ŞİRKET BİRLEŞME VE DEVRALMALARI
Mergers and Acquisitions-M&A
Kavram Olarak Birleşme ve Devralma
Birleşme, aynı milli hukuka tabi veya farklı ülkelerde farklı hukuklara tabi iki şirketin, genellikle hisse değişimi yoluyla tek bir ortaklığa dönüşmesi ve bir ortaklığın tüzel kişiliğinin, bir diğerinin bünyesine katılarak erimesi; devralma ise, bir şirketin hisselerinin veya malvarlığının tamamen veya kısmen bir başka şirket veya gerçek şahıs tarafından satın alınması olarak tanımlanmaktadır.
BİRLEŞME VE DEVRALMA SÜRECİ
Durum Tespiti-“Due Diligence”
Birleşme süreci kolay olmayan kompleks yapıda bir süreçtir. Birleşmeye konu olan şirketlerin hedeflerinin uyuşmaması büyük sorun teşkil eder. Şirket birleşmelerinde başarıya ulaşmak için kapsamlı bir analiz ve değerlendirme yapılması gerekir. Bu noktada karşımıza “Durum Tespiti”-“Due Diligence”- kavramı çıkacaktır. Birleşme ve devralma süreçlerinde durum tespiti sayesinde hedef şirketle ilgili bilginin temin edilmesi mümkün olmaktadır.
Durum tespiti, hedef şirket ile ilgili bilginin temin edilebilmesi ve kullanımında, itinalı analiz, denetim ve hedef objenin değerlendirilmesi olarak ifade edilebilir.
Durum tespiti belli başlı amaçları:
1. Hedef şirket ile ilgili bilgi ihtiyacının karşılanması 2. Hedef şirketin Analizi 3. Karar verme ve fiyat/finansal
durum tespiti, 4- Hukuki durum tespitidir.
Durum tespiti sürecinin ilk amacı olan hedef şirket ile ilgili bilgi ihtiyacının karşılanması için üç aşamadan geçildiği söylenebilir. Bunlar; birleşmenin planlanması, birleşecek şirketlerin araştırılmasının ardından seçimi ve belirlenen şirket ile görüşerek sonuç anlaşmasına varılması aşamalarıdır.
Vergisel Problemler
Şirket birleşme işlemlerinin vergisel yönü çeşitli vergi kanunları ile düzenlenmektedir. Şirket birleşmelerinde birleşen işletmelerin tüzel kişiliği sona ermektedir. Ancak dikkat edilmesi gereken husus birleşme anına kadar oluşan faaliyetlerin ve birleşme sırasında ortaya çıkan değer artışlarının gelir ya da kurumlar vergisinin konusuna girmesi nedeniyle vergi kanunları kapsamında düzenlenmiş olmasıdır. Bununla birlikte uluslararası birleşmelerde çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmaları da gözden kaçırılmamalıdır.
Muhasebe Yönteminin Seçimi
Şirket birleşmelerinde çıkarların havuzlanması ve edinme yöntemi/satın alma yöntemi olmak üzere iki yöntem söz konusudur. Ancak bu yöntemlerden çıkarların havuzlanması yöntemi US GAAP ( ABD Genel Kabul Görmüş Muhasebe Standartları) ve IFRS/TFRS (International Financial Reporting Standards) Uluslararası Finansal Raporlama Standartları – Türkiye Finansal Raporlama Standartları tarafından yasaklanmıştır.
Ödeme Yönteminin Seçimi
Şirket birleşmeleri ve satın alma faaliyetlerinde birleşmenin finansmanının, satın alan şirketin sahiplik yapısı, finansal kaldıraç durumu (finansal piyasalarda kaldıraç, yatırımcıların kendi sermayelerinin üzerinde daha büyük miktarlarda işlem yapabilmelerini sağlayan bir mekanizmadır. Bu mekanizma, yatırımcıların borç alarak veya marj hesapları üzerinden kredibilite kullanarak daha fazla varlık satın alabilmelerine imkan tanır. Marj (margin), yatırımcının işlem yapabilmek için hesabında tutması gereken asgari teminattır.), teminat ve borçlanma kapasitesi, gelecek karlılığı ve takip eden dönemdeki finansal hedefleri dikkate alınarak belirlenmesi gerekmektedir. Bunların yanında birleşmenin finansmanı ekonomik ortamdan, anlaşmanın büyüklüğünden, sınırlarından (sınır ötesi olup olmadığı), şirketlerin halka açık olup olmadığı ve yasal düzenlemelerinden de etkilenmektedir.
Birleşme ve devir alma işlemlerinde ödeme yöntemleri belirlenirken en önemli unsur, vergi uygulamaları ve işlem maliyetleridir. Şirketler arası istişareye geçilmeden önce birleşmenin finansmanın nasıl gerçekleşeceğinin ortaya konmasında yarar vardır. Çünkü finansman şekli birleşme sonrası oluşan değeri doğrudan doğruya etkileyecektir.
Şirket birleşmelerinde kullanılacak ödeme yönteminin seçiminde, finansmanı sağlanacak işlemin büyüklüğü, birleşmeyi gerçekleştirecek şirketin nakit mevcudu, birleşen şirketin hisselerine olan talep, birleşme şartları ve birleşmenin gerçekleşeceği dönemdeki piyasa koşulları gibi faktörler önem arz etmektedir.
Teorik olarak birleşmelerin ödeme şekillerinden herhangi biriyle yapılması, değerleme ilkeleri açısından her bir yöntem için farklı olmaması nedeniyle işletmedeki finansal yapının değişmeyeceği yönünde izlenim uyandırmaktadır. Ancak uygulama kısmına gelindiğinde bu durum değişkenlik arz edebilir. Alıcı firma birleşmede tek bir yöntemi uygulayabileceği gibi birden fazla yöntemi de kullanabilir. Birleşmelerde ödeme yöntemlerini belirlemek karmaşık bir süreç izleyebilir. Bunun yanı sıra her bir ödeme şekli tarafların farklı sonuçlarla karşılaşmasına neden olabilir. Nakit ve nakit olmayan yöntemler, işlemin özel koşullarına bağlı olarak avantaj ve dezavantajlara sahiptir. Birleşmeyi gerçekleştirmek amacıyla alıcı şirket tarafından hedef işletmeye nakit, hisse senedi, menkul kıymet veya bunların birleşiminden oluşan bir teklif sunulabilir. Ödeme yöntemi hem birleşen hem de birleşilen şirket için kabul edilebilir nitelikte olmakla birlikte görüşme sürecinde ortaya çıkabilecek alış ve satış arasındaki farklılıkları giderecek esnekliğe de sahip olmalıdır. Birleşme, tarafları olan işletmelerde ödeme yönteminin seçimi beraberinde riskin de nasıl dağıtılacağı konusunu kendiliğinden gündeme getireceğinden, bu konuya ilişkin olarak da taraflar arasında bir uyum söz konusu olmalıdır.
Şirket birleşmelerinde genelde kullanılan ödeme yöntemleri olarak; Nakit Ödeme, Hisse Senedi Değişimi ile Ödeme, İmtiyazlı Hisse Senedi ve Tahvil ile Ödeme, İşletmenin Gelecek Karından Ödeme, Borçlanılarak Ödeme, Yüksek Riskli Tahvil İhracı Yoluyla Ödeme yöntemleri öne çıkmaktadır.
Şirketlerin büyümelerinin, kurumsallaşmalarının çok önemli bir yönü de mevcut ticari hedeflere yönelik birleşme ve devralma süreçlerinin bilinmesi ve amaca uygun uygulanmasıdır. Pek çok uluslararası şirket mevcut niteliğine akıllı birleşme ve devralma politikaları sayesinde ulaşabilmiştir.
ÖZGEÇMİŞ
Av. Bülent KAPTAN
Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunudur, 1991 yılından bu yana İzmir Barosu üyesi olarak serbest avukatlık yapmaktadır. Bunun yanısıra, Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde Patent ve Marka vekili olarak kayıtlıdır. Fikri ve Sınai Mülkiyet alanında, Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü (WIPO) ve Avrupa Patent Ofisi (EPO) eğitim çalışmalarında yer almıştır.
İç hukukta ve uluslararası alanda ağırlıklı olarak ticaret hukuku, uluslararası ticari sözleşmeler, şirket birleşme ve devralmaları alanlarında faaliyet göstermekte olup Milletlerarası Ticaret Odası (ICC)
Türkiye Milli Komitesi, Uluslararası Avukatlar Birliği UIA (International Union of Lawyers) Türkiye Milli Komitesi Yönetim Kurulu üyesi, Patent ve Marka Vekilleri Derneği (PEM ) üyesidir.
Evli ve iki çocuk babasıdır, İngilizce (İleri – advanced),
Çince (A2), Almanca (A1) bilmektedir.