Ekonomik anlamda büyüme ve kalkınma kavramlarını duymadığımız bir gün geçmiyor. Bu kavramları o kadar kanıksadık ki, “nasıl bir büyüme” ve “kalkınmanın ölçütleri nelerdir” soruları aklımıza bile gelmiyor.
Kitapları dünya çapında bilinen ünlü İtalyan ekonomist Mariana Mazzucato yakın geçmişte kaleme aldığı bir yazısında büyümenin hükümetlerin hedefi olmasının tehlikeli olduğunu, büyümeyi nasıl sağladıkları konusunda ciddi sorunlar bulunduğunu dile getirdi. Mazzucato “hükümetlerin hedefi öncülük yapmak, teknoloji, sanayi vb yoluyla hem istihdam, hem üretimi artırmak olmalıdır, büyüme kendiliğinden gelir” diyerek konuya açıklık getirdi.
Son yirmi yıldır yapısal reformlardan bahsediyoruz. Yani sağlam ekonomik ve hukuki temeller üzerine oturmuş bir yapıya kavuşmuş olmanın ne kadar önemli olduğunu dile getiriyoruz. Ne var ki bu işi bir türlü gerçekleştiremedik. Ev ödevi birikti, derken ardından Birleşmiş Milletler’in öncülüğünü yaptığı Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SDGs) geldi. Son rapora göre 17 hedefin sadece dördünde
kayda değer bir şeyler yapmışız.
İklim değişikliğine karşı alınması gereken tedbirler, karbon ayak izi hesaplanması ve Sınırda Karbon Düzenlemesi koşullarına uyum ise sırada bekleyenler. Hepsi Avrupa Yeşil Mutabakatı müktesabatı olan derin ve uzmanlık gerektiren hatta farklı alanlardan uzmanlarının birlikte çalışmasını gerektiren konular. Neyse ki en son imzalayanlar arasında olsak da Paris Anlaşması’nı 175 ülke ile birlikte imzaladıktan yaklaşık 5 sene sonra, “Paris Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun” 7 Ekim 2021 tarihli ve 31621 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Bu anlaşmayı “gelişmekte olan ülke” şerhi ile imzaladığımızı da ifade edelim.
Ekonomik olarak toparlanma dönemi diye adlandırabileceğimiz son on yılın çok sancılı geçtiğini, bırakın toparlanmayı, kendi başımıza açtığımız sorunlarla uğraşmaktan dolayı telafisi imkânsız ölçüde zaman kaybettik. Çok sayıda merkez bankası başkanı ve hazine ve maliye bakanı değişti, tutarlı ve istikrarlı bir para politikası oluşturulamadı. Makroekonomik göstergelerde iyileşme sağlayamadığımız gibi cari açık, enflasyon ve ulusal paranın değer kaybı adeta kalıcı hale geldi.
Son seçimden sonra ciddi bir politika değişikliğine gidildi, Orta Vadeli Plan açıklandı ve yeni hamlelerin işareti verildi. Adeta 2000/01 krizi sonrası gibi yeni bir toparlanma dönemine giriyoruz ama dünya eski dünya değil. CovId-19 sonrası küresel anlamda yapısal şok yaşandı. ABD-Çin gerilimi dünya ticaretini olumsuz etkiledi, enflasyon küresel bir soruna dönüştü. Jeopolitik gerilimler piyasaları, özellikle petrol, altın fiyatları ile ulusal para değerleri üzerinde etkili oldu.
Neticede telaffuz etmek istemesek de bizim için normal hale gelen kriz zamanlarında yaşıyoruz. İhtiyaçların daha az maliyetle, daha hızlı ve sürdürülebilir şekilde sağlanması üretim ve dağıtım kanallarında yoğun teknoloji ile mümkün hale geldi. Otonom robot kullanımı görülmemiş hızla arttı. Özellikle genç kuşak yöneticilerin teknolojiye yatkın olmaları ve adaptasyon dorunu yaşamamaları gelecek için umut verici oldu ve olmaya devam ediyor.
Dijitalleşmenin hayatımızın her alanını kapsayacak şekilde hızla ilerlemesi endişe kaynağı da olabiliyor.
Zira bu sürecin kendine özgü riskleri de var ve bunlarla
nasıl başa çıkılabileceği konusu hem nitelikli insan
hem maliyet gerektiriyor.
Kurumlar kendi içinde yetenek dönüşümü sağlamaya
çalışırken diger yandan artan düzenlemelere (regülasyonlar) uyum sağlamaya çalışıyorlar. Teknoloji
ağırlıklı süreçlerin artması ister istemez insanları
işinden ediyor.
Buraya kadar ifade edilen hususlar biraz karamsar bir tablo çiziyor. Ancak fırsatlar da sayılamayacak kadar çok. Öncelikle gençliğin teknolojiye olan ilgisinden bahsedelim: Sosyal medya ile başlayan, YouTube ile devam eden ve bugün kriptopara ve finansal teknolojiler (fintek) yoluyla hem yenilik yapan, hem de yatırım alan birçok start-up mevcut. Üniversitelerde de yavaş yavaş teknoloji ağırlıklı dersler yer almaya başlarken teknoloji geliştirme bölgeleri ve teknokentler (teknoparklar) seslerini giderek daha çok duyuruyorlar.
Bölgesel anlamda da tartışmasız bir güç olan ülkemiz dış ticaret alanında da yeni hamlelerin arifesinde bulunuyor. Özellikle Serbest Bölgeler ile ihracatı artırma ve sektör-akademi buluşmaları bu konu ciddi bir sinerji yaratıyor. Jeopolitik gerilim ve huzursuzlukların zaman zaman sıcak savaşa dönüştüğü bir bölgede olmamıza rağmen yatırımcılara güven ve istikrar sunan bir ülkeyiz.
Ülkemizin münferit yetenek ve yapılarını bir araya getirecek bir strateji ile iklim değişikliği kaynaklı birçok düzenlemeyi hayata geçirip uygulamak hem zaman hem maliyet tasarrufu sağlayacaktır. Yenilenebilir enerjide rüzgâr ve güneş enerjisinden yararlanma ve ekipman ihracatında ciddi sıçramalar yapıldığını da ifade etmeliyiz.
AR-GE çalışmalarının daha seri ve plânlı bir şekilde yapılmasına destek olacak çok sayıda öncü firmamız mevcut. İşbirliği ve ortak eylem plânları bu konuda önemli birer yapılanma stratejisi bileşeni olarak karşımıza çıkıyor.
ESSİAD’ın da üyesi olduğu Batı Anadolu Sanayici ve İş İnsanları Dernekleri Federasyonu (BASİFED) bu çerçevede önemli bir birleştirici ve kaynaştırıcı bir rol oynayan yapı olarak karşımıza çıkmaktadır. Hem federasyonlarla hem derneklerle olan çok yönlü iletişimi neticesinde BASİFED öncülüğünde bölge iş insanları dernekleri ve federasyonları önemli iş imkânları yakalamakta ve değerlendirmektedir.
Bütün mesele büyük ve kaynak zengini bir ülke olduğumuzun farkında olmak ve kaynakları, eğitilmiş işgücünü ve zamanı iyi kullanabilecek bir yönetim ve çalışma anlayışını başarının vazgeçilmez bir koşulu olduğunu idrak edebilmektir.•
ÖZGEÇMİŞ
Prof. Dr. C. Coşkun KÜÇÜKÖZMEN
1984 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi İktisat Bölümü’nden mezun olmuştur. 1986-2010 yılları arasında Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nda ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nda görev yapmıştır. Yüksek lisans ve doktora çalışmalarını
İngiltere’de tamamlamış, 1995 yılında Loughborough Teknoloji Üniversitesi’nden ve 2000 yılında Exeter Üniversitesi’nden derecelerini almıştır. 2001-2012 yılları arasında ODTÜ Uygulamalı Matematik Enstitüsü Finansal Matematik Bölümü’nde lisansüstü dersler vermiştir.
Uluslararası kuruluşlar (IMF, Dünya Bankası,
OECD, Finansal İstikrar Enstitüsü, BIS, Basel) tarafından düzenlenen toplantılarda katılımcı, konuşmacı ve eğitmen olarak yer almıştır.
2010 yılından itibaren İzmir Ekonomi Üniversitesi İşletme Fakültesi Uluslararası Ticaret ve Finansman Bölümü’nde tam zamanlı olarak çalışmaktadır. Finansal Makroekonomi, Uluslararası Ticaret ve Yatırım, Yeni Finansal Ekosistemler (Fintech ve Finansta Yapay Zekâ) çalıştığı alanlardır ve bu konularında dersler vermektedir. Küresel ekonomi, uluslararası ticaret stratejileri, risk yönetimi, fintech ve blockchain, Merkez Bankası Dijital Para Birimleri gibi konularda ekonomi ve finans programlarına, çalıştaylara, seminerlere ve konferanslara daverli konuşmacı olarak katılmaktadır. TOBB programı çerçevesinde 2017 yılından itibaren Oda ve Borsalara akademik danışman olarak görev yapmaktadır. Halen BASİFED Başekonomisti ve AIPA Danışma Kurulu üyesidir. Yönetim Kurulu Üyesi olduğu Ege Finans Derneği’nde Yönetim Kurulu Başkanlığı başta olmak üzere birçok görev üstlenmiştir. Uluslararası hakemli dergilerde makaleleri bulunmaktadır.