EGE VİZYON ELEKTRONİK MAKİNA A.Ş. YÖNETİM KURULU BAŞKANI SÜLEYMAN AKÇİN: “CANLININ OLDUĞU HERYERDEYİZ”
Süleyman Bey, öncelikle röportaj talebimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. Sizi biraz tanıyabilir miyiz?
Ben Süleyman AKÇİN. Ege Vizyon Elektronik Makina A.Ş.’nin Yönetim Kurulu Başkanıyım. Denizli’de faaliyet gösteren üretici bir firmayız. Özellikle evaporatif petekler ve evaporatif soğutucular üzerine üretim yapmaktayız.
Ege Vizyon’un kuruluş öyküsünden bahsedebilir misiniz?
Benim asıl mesleğim elektronik otomasyon. Daha öncesinde Denizli’de bir tekstil firmasında teknik müdür olarak görev alıyordum. Bu sırada üniversitede akademisyenlik yapan arkadaşım ile birlikte, veri toplama sistemleri üzerine bir proje yapmaya başladık. Bu proje talep görmeye başlayınca benim tekstil fabrikasından ayrılmam gerekti. Denizli’de MRP yazılım yapan bir firma ile işbirliği yaptık. Bu sistemler MRP, ERP sistemler ile birlikte çalışıyordu.
2006 yılında ise Ege Vizyon Elektroniği kurdum. Elektronik alanında faaliyet yürütüyorduk. 2008 yılında evaporatif cihazlar ile tanıştım ve çok hoşuma gitti. Bana göre basit, yatırım ve işletme maliyeti düşük, fabrikada veya müşteri ile buluşup çalıştığında anlık mutluluk veren ve pozitif dönüşleri olan ürünler olduğunu fark ettim. Türkiye’de çok bilinen bir ürün olmadığı için önceleri ithalat ederek piyasaya sunduk. Uzun yıllar sonucunda gösterdiğimiz çabalar ile şu an %80-%90 oranında ürünleri kendi fabrikamızda üretir hale geldik.
Sizin yaptığınız güncel projeler, uygulamalarınız nelerdir?
Her ürünün kronik ya da sıkıntılı yanları olduğu gibi evaporatif cihazların da kronik problemleri vardır. Biz bu cihazları çatıdan ya da duvardan uygulayarak fabrikanın içerisine şartlandırılmış havayı veriyoruz. Bu arada filtreler tıkanıyor veya petekteki bir hatadan dolayı cihaz su akıtmaya başlıyor ve içerisindeki fan da bu suyu alıp işletmenin içerisine atıyor. İşletmenin içerisine bu tarz bir su akmaya başladığı zaman da çekilmez bir hal alıyor. 2008 yılından itibaren edindiğimiz 15 yıllık tecrübe ile kendi ürün ve kalıplarımızı tasarlamaya başlarken bütün sorunları da göz önünde alarak, bu sorunları aşacak olan bir ürün yapalım dedik. Yaklaşık iki yıllık çalışmamız sonrasında artık ürünlerimizi tamamladık ve İzmir’deki TESKON+SODEX 2023 fuarında da sergilemeye başladık. Hem sektör temsilcisi arkadaşlarımızdan hem de bu işin duayeni olan, sektörde bilgi ve tecrübesi ile tanınan büyüklerimizden çok güzel dönüşler almaya başladık.
İhracat çalışmalarınız ve ihracat pazarlarınız hakkında bilgi alabilir miyiz?
Bu sektörde, üretmiş olduğumuz ürünlerin Dünya’daki pazarı çok büyük. Cooling pet dediğimiz asıl evaporatör işlevini gören soğutucu peteklerin üretim yatırımını üç yıl önce yaptık. Pandeminin başladığı dönemdi. Önceleri yapmasa mıydık dedik ama 3 ay sonra navlun fiyatları yükselmeye başlayınca o dönemde inanılmaz bir sıçrama yaşadık. İhracatta yaklaşık olarak 6 ay içerisinde 15 ülkeye ulaştık. Ortadoğu, Kuzey Afrika, Rusya, Ukrayna, Balkan Ülkeleri, Almanya, Hollanda gibi ülkelere ihracat yapıyoruz.
Sektörün geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Bazı meslekler vardır teknolojiye ve zamana yenik düşer ve öyle bir meslek kalmaz. Ama havalandırma sektörüne 1000 yıl önce de ihtiyaç vardı, 1000 yıl sonra da olacak. Çünkü teknolojik olarak oksijeni elde etmeyi veya havalandırmayı çözemezsiniz. Teknolojiye yenik düşmeyecek, her zaman güncelliğini koruyacak. Bu sektörde çalışmaya başladığım zaman sektörün ileriye dönük ve her geçen gün büyümekte olduğunu gördüm. Sektörün önünün açık olması, pazarın her geçen gün büyüyor olmasının iklimlendirme, havalandırma ve soğutma açısından çok ciddi bir avantaja sahip olduğunu düşünüyorum.
Bunu bir slogan olarak kullanmıştık ve yine tekrar etmek istiyorum: “Canlının olduğu her yerdeyiz.” Sadece insanlar ile alakalı da değil, mesela seralar. Dünyada şu anda sera sektörü müthiş şekilde büyüyor ve seralarda bu sistem olmazsa olmaz. Mesela tavuk çiftlikleri. İnanılmaz yatırımlar var Dünya’da, çünkü protein anlamında en ucuz ve ulaşılabilir besin yumurta. Arap Ülkeleri, Körfez Ülkeleri, Kuzey Afrika Ülkelerinde muazzam şekilde sera ve tavuk çiftlikleri kuruluyor. Bu yatırımları yerinde gözlemliyoruz. Her canlının mutlak ihtiyacı olan bir sektör ve bu yüzden de sektör sürekli büyüyor.
Fabrikalar, evler, camiler, spor salonları, seralar, hastaneler, büyükbaş ve küçükbaş hayvan çiftleri yapıyoruz. Bu sektörlerdeki uzmanlar ile fikir alışverişi yaptım. Mesela büyük baş hayvanlarda yaz aylarında süt verimi ve döllenme oranın düşmesi ile üreme de düşüş gösteriyor. Sıcaktan dolayı büyük baş hayvanlar strese giriyor ve yem yemiyorlar. Böylece hem üreme hem de süt verme anlamında verim tamamen düşüyor.
Ben bizzat şahidim Ege Vizyon olarak yaptığımız bir sera uygulamasında verim %30’a kadar artış gösterdi. Biliyorsunuz bitkilerde de döllenme rüzgarla oluyor. Serayı kapattınız, hiçbir esinti yok, döllenme için arıları çalıştırıyorsunuz fakat arılar yazın sıcakta çalışmıyor. Ya serin yerlere kaçıyor ya da ölüyor. Bu sistemi kurduğumuz zaman arılar rahat çalışıyor, seraya hava girdiği için arılar ölmüyor, bitkiler yaşıyor.
Örneğin içeride iklimlendirme tam sağlandığında domatesin maça (her koldan alınan meyve sayısı) sayıları normalde 10 ise 15-17’ye kadar çıkıyor. Denizli’de bir firmaya yaptığımız uygulama sonrasında domatesin kilosunu herkes 50 kuruştan satarken firmamız 1 liradan sattı. Tek sebebi domatesin sert olmasıydı. Alan kişi satamadığı durumda kalan malı iki üç pazara daha götürebilirse kâra geçer. Eğer domates hemen yumuşarsa daha ucuz, salça gibi, farklı şekilde değerlendirmek zorunda kalır.
Mesela Yalova’da yaptığımız bir serada; Temmuz ayında doğumhane deniliyor, ekim yapılıp fideler büyüyor, sonra Eylül ayında turfanda bir süs bitkisi çıkıyordu. Normalde ekimin Eylül ayında yapılması gerekir hava şartından dolayı ama bu uygulamalar ile üretici ürünü daha önceden çıkartmış oluyor. Böylece 11 ay boyunca sezonu devam edebiliyor, eğer uygulama yapılmazsa sezon yaklaşık 8 ay sürüyor.
Proses uygulamalarda da bu çalışmaları gerçekleştiriyoruz. Örneğin yatakları kaplayan alez üreten bir firmaya uygulama yaptık. Bizim cihazlarımızdan önce fanla soğutma yapılıyordu şu anda her makinanın yanında bir Springday evaporatif cihaz bulunuyor.
İzmir’de halkalı siyah boru üreten bir firmada uygulama yaptık. Alüminyum kalıplar hareketli olduğu için su ile soğutma yapılamıyor, bu nedenle cihaz kapatılıp kalıpların soğuması bekleniyor. Böylece üretim düşüyordu. Oraya yaptığımız sistemde evaporatif cihazların önüne chiller radyatörler koyduk. Dakikada yaptığımız üretimin sürecini de hızlandırdık. Proseste bunun gibi özel ve basit çözümler sağlayabiliyoruz.
Pandemi süreci ile birlikte ekonomik gelişmeler tüm sektörler gibi HVAC sektörünü de etkiledi. Bu durumda genel olarak 2023 yılı için değerlendirmeniz nasıl olur? Önümüzdeki süreci nasıl gözlemliyorsunuz?
Pandemi insanların hayatında çok şey değiştirdi. Alışkanlıklar, üretim yöntemleri de dahil her şey ters yüz oldu. Kendi açımızdan bakınca pandemi firma olarak bizi çok geliştirdi. Biz bu süreçte ciddi anlamda ihracat kapasitemizi yükselttik. Navlun fiyatları en büyük etken oldu. Pandemi sonrası ilk katıldığımız Sodex fuarında herkes yabancıydı ve tedarikçi arıyordu. Pandemi belirli sektörleri -özellikle hizmet sektörünü- zor durumda bırakırken bana göre üretim sektörü çok gelişti.
Bana göre ülke olarak gelişmemizin tek yolu üretimdir. Diğer yöntemleri geçici çözümler olarak görüyorum. O yüzden benim umudum Türkiye’nin gerçekten bir üretim üssü haline getirilmesi şeklinde. Her yıl yurt dışına yaptığım ziyaretlerde de görüyorum ki Türkiye zaten coğrafi olarak çok iyi bir konumda. Baktığımız zaman bizler de Türkiye’nin kalbinde yaşıyoruz. Bugün Kuzey Afrika Ülkelerine ürün gönderiyoruz. Bir hafta on gün kadar üretim, üç dört gün kadar da nakliye sürüyor. Afrika, Orta Doğu, Avrupa, Türki Cumhuriyetlerin ortasındayız ve lojistik şu an çok önemli bir konu. Ülke olarak bunu fırsata çevirmemiz gerekiyor. Bir tarafımızda çok, diğer tarafımızda ise az gelişmiş ülkeler var. Bizim ülkemiz de köprü görevi görüyor. Kazandığımız para ile inşaattan ziyade üretime ağırlık vermemiz gerekiyor. Sanayici de kendi üstüne düşeni yaparak istihdam sağlamalı, yatırım yapmalı ve döviz kazandırmalı.
Denizli’de Pamukkale Üniversitesi ile yıllardır birlikte çalışıyoruz. Elektronik ve otomasyon işlerimiz nedeniyle gerek hocalarımızın projelerine destek verir gerekse de hocalarımız ile birlikte projeler yaparız. Benim yıllardır söylediğim bir şey var,aslında üniversite kampüslerini sanayilerin içerisine yapmamız gerekiyor. Çocuklar üniversiteye başladığında, direkt sanayinin içerisinde yer alıp hem teorik hem de pratik olarak yoğrulmaları gerekiyor. Benim düz liseden gelen sınıf arkadaşlarım vardı. Hoca manyetik alan anlatırken çocuk hayatında motoru bilmemiş, elle tutup görmemiş. Aynı çocuk dersten %30 verim alırken ben %80 verim alıyordum çünkü ben o motoru gördüm, elimle tuttum ve ne olduğunu biliyorum. Bu anlamda teori ve pratiğin bir arada olması çok önemli.
Birçok hocamızın yanına gidip onları ziyaret ediyorum, müthiş akademik çalışmalar yapan hocalarımız var. Hocalarımız Profesörlük, Doçentlik gibi ünvanlar amacı ile yaptıkları bu çalışmaları tamamladıktan sonra alıp rafa kaldırıyorlar. Aslında oralarda çok güzel çalışmalar yapılıyor ve bu çalışmalar mutlaka sanayiye kazandırılmalı diye düşünüyorum. Devletin bunu bir politika haline getirmesi ve teşvik etmesi gerekiyor. Bu önemli çalışmalar destek olmadığı için tozlu raflarda kaybolup gidiyor.
Bir örnek vermem gerekirse bir hocamız çalışmasında manyetik alan ortasına yerleştirdiği bir bilyeyi, seviyesini istediği gibi ayarlayarak, taşıyordu. Aslında bu sürtünme kayıplarının sıfırlanması demektir. Bizim en çok enerji harcadığımız yer sürtünme kayıplarıdır. Biz elektronik tasarımlarımızı üniversiteden hocalarımız ile yapıyoruz. Ürün geliştirme için tekstil bölümündeki hocalarımız ile çalışıyoruz. Evaporatif ürünler ile alakalı tekstil sektöründe neler yapılabileceğini tartışıyor, konuşuyor, denemeler yapıyoruz. Sonuç olarak; öğrenci ve öğretmeni ile birlikte üniversite-sanayi mutlaka iç içe olmalıdır.•