Son yıllarda giderek daha sık duymaya başladığımız sürdürülebilirlik kavramı, yenilenebilir enerji tanımına farklı bir boyut getirdi. Sürdürülebilir enerji ve yenilenebilir enerji ifadeleri kimi zaman birbirinin yerine kullanılsa da aralarında bazı farklar bulunuyor. Zira, bir enerji kaynağının yenilenebilir olması onu bazı durumlarda sürdürülebilir yapmayabilir. Örneğin güneş ve rüzgarı sonsuz enerji kaynağı olarak kabul edebilir ve yenilenebilir olarak değerlendirebiliriz. Fakat güneş tarlaları için tarım arazilerinin yok edilmesi, rüzgar türbinlerinin kuş ölümlerine sebebiyet vermesi gibi durumlar sürdürülebilirlikle pek bağdaşmaz. Bu nedenle, enerjide sürdürülebilirliği doğru anlamamız gerekiyor.
Enerji insanoğlunun varoluşundan itibaren en önemli ihtiyacı olmuştur. Yüz binlerce yıl boyunca bu ihtiyacı kas gücüyle karşılamaya çalışmıştır. 18. yüzyıla gelindiğinde ise milyonlarca yıldır toprak altında kullanılmayı bekleyen fosil kökenli enerji kaynaklarını kullanabileceğini fark etmiştir. Fosil yakıtlar Sanayi Devrimi ile beraber insanlığı gelişim sürecinde çok faklı bir noktaya getirmiştir. Fakat bu kaynakların verimliliğini, dahası sürdürülebilirliğini tartışmaya başlamamız çok uzun sürmedi. Sadece birkaç yüzyıl sonra bu kaynakların fütursuzca kullanımından kaynaklı çok büyük küresel sorunlarla karşılaştık. Bu da bizi daha temiz, güvenli ve en önemlisi de sürdürülebilir enerji kaynaklarını aramaya yöneltti.
Fosil kaynakların yüksek karbon ayak izi artık tahammül edilecek seviyede değil. Küresel ısınma, iklim değişikliği ve bunların sonucunda silsile halinde meydana gelen yeni problemler, insanoğlunun geleceğini tehdit etmeye başladı. Bu nedenle enerji ihtiyacımızın karbon emisyonu düşük, çevre dostu kaynaklardan karşılamak artık bir lüks değil, çok önemli bir ihtiyaç haline geldi.
Teknolojinin gelişmesiyle beraber fosil enerji kaynaklarına alternatif olarak düşünülen ve yenilenebilir olarak kabul edilen rüzgar, güneş, jeotermal, hidrolik, biyokütle ve dalga gibi kaynakları çok etkin şekilde kullanmaya başladık. Özellikle gelişmiş ülkelerde bu enerjilerin kullanımı oldukça yaygın. Teknolojinin her geçen gün gelişmesiyle beraber bu kaynaklardan enerji üretmek de daha ucuz hale geliyor. Yani elimizde çok önemli bir maliyet avantajı da var artık. Peki bu kaynakların sürdürülebilir olup olmadığı ya da ne kadar sürdürülebilir olduklarını sorguladık mı hiç?
Sürdürülebilir Enerji Ne Demek?
Sürdürülebilir enerjiyi resmi bir tanım içerisine sokmak pek mümkün değil fakat bir enerji kaynağına sürdürülebilir diyebilmek için bazı özelliklere sahip olması gerekiyor. Şöyle ki:
- Sürdürülebilir enerjinin kaynağı sonsuz, yani kendini sürekli yeniliyor olmalı.
- Sürdürülebilir enerjinin üretiminde, aktarımında ve son tüketiminde kullanılan sistemlerin verimliliği yüksek olmalı.
- Sürdürülebilir enerji uzun vadede kullanılabiliyor olmalı. Yani kaynağın sonsuz olması yetmez; çevresel, sosyal ve ekonomik anlamda uygulanabilir olmalı. Yenilenebilir enerjinin büyük ölçüde sürdürülebilir olarak kabul edilmesinin en önemli nedeni bu. Çevreci, ucuz ve toplumların refahını yükseltebiliyor olması en önemli faktörler arasında.
- Gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılama yeteneklerinden ödün verdirmemesi gerekiyor. Güneş enerjisini düşünelim mesela; gelecekte dünyada ne olabilir ki güneş bir ısı ve ışık kaynağı olarak bundan etkilensin? Ya da rüzgar; dünyada canlılık var oldukça esmeye devam edecek…
- Dünyadaki herkes tarafından kullanılabiliyor olmalı. (Fosil kaynaklar sadece bu sebepten ötürü bile sürdürülebilir değildir. Topraklarında petrol çıkmayan ülkeler ne yapsın! Coğrafya kaderdir diyip geçiştirmek olmaz elbette.)
Yenilenebilir Enerji Nasıl Sürdürülemez Olabilir?
Yenilenebilir enerji doğru kullanıldığı takdirde geleceğimizi tehdit eden çevre sorunlarına çok önemli bir çözüm olabilir. Fakat bazı noktalarda yenilenebilir enerjinin sürdürülebilirlik kriterlerini karşılayamadığını belirtmekte fayda var. Bu aslında enerji kaynaklarının kendi özelliklerinden değil, insanoğlunun onu yanlış kullanmasından ya da yönetmesinden kaynaklanıyor. Bunu bazı örneklerle anlamaya çalışalım.
- Güneş enerjisi çok temiz, güvenli, verimli ve ucuz (özellikle güneşlenme süresi uzun olan ülkeler için) bir kaynaktır. Fakat siz içerisinde yüzlerce, binlerce güneş paneli olan bir tarlayı bir tarım arazisi üzerine kurarsanız, bölgedeki tarım faaliyetleri bundan olumsuz etkilenecektir haliyle. Tarım üretimi azalacak, bir sürü tarım işçisi işsiz kalacak. Güneş enerjisi projelerinde bu faktörler de göz önüne alınmalı.
- Rüzgar, çok verimli, temiz, uygun fiyatlı ve uzun ömürlü bir enerji kaynağı. Bu enerjiyi boyu onlarca, hatta yüzlerce metreyi bulabilen rüzgar türbinleri aracılığıyla elektrik enerjisine dönüştürüyor ve kullanıyoruz. Fakat bu türbinler, kimi zaman kuş ölümlerine ya da yaralanmalarına neden olduğu için kamuoyundan tepki alabiliyor. Yani çevreci diye kurduğumuz bir sistem, ironik bir şekilde bölgedeki ekosistemi tehdit edebiliyor. Bunun için rüzgar enerjisi projeleri için yapılan fizibilite çalışmalarında bölgedeki kuş hareketleri de incelenmelidr. Rüzgar türbinlerinin özellikle göçmen kuşların göç güzergahlarının dışına kurulması büyük önem arz ediyor.
- Hidrolik enerjisini de yine bir diğer yenilenebilir enerji kaynağı olarak kabul ediliyor. Bu enerjiyi de akan bir nehrin ya da inşa edilen bir barajın üzerine kurduğumuz hidroelektrik santralleri vasıtasıyla kullanıyoruz. Fakat takdir edersiniz ki küresel ısınma ve iklim değişikliğinden dolayı gezegenimizdeki su kütleleri büyük tehdit altında. Yani bugün aktif olarak kullandığımız bu sistemler, gelecekte – bulunduğu bölge için – işlevini kaybedebilir ya da verimsiz hale gelebilir. Dahası, bu sistemlerin kurulması için doğal alanların tahrip edilmesi de başlı başına bir sorun. Doğayı korumak için çevreci bir enerji sistemi kuracaksanız, fakat doğaya zarar vererek! Yorum sizin…
- Biyokütle de sürdürülebilirliği tartışılan bir diğer yenilenebilir enerji kaynağı. Bilindiği üzere biyokütle, temiz bir yakıt olarak kabul ediliyor ve genellikle yakılmak suretiyle enerjiye (ısınma, pişirme, üretim vs) dönüştürülüyor. Fakat bu noktada kimyasal işlem görmemiş ve ömrünü tamamlamış biyokütlelerin kullanılması gerekiyor. Aksi takdirde yanma sonucunda yine atmosfer için zararlı gazların emisyonu söz konusu olacak. Bunun yanı sıra biyokütle eldesi için ormanlık alanların tahrip edilmesi de sürdürülebilirlik yaklaşımına uygun bir eylem değil elbette.
- Jeotermal enerjiye bakacak olursak… Jeotermal kaynakları da tıpkı güneş ve rüzgar gibi gelecekte varlığını sürdürecek ve tükenmeyecek bir kaynak olarak kabul edebiliriz. Fakat jeotermal sistemler de petrol ve doğal gaz gibi sadece bulunduğu coğrafya için faydalı. Yani topraklarında jeotermal rezervler bulunan ülkeler oldukça şanslı. İzlanda mesela. Enerji ihitiyacının çok büyük bir bölümünü jeotermalden karşılıyor. Peki her ülke böyle mi? Elbette değil. Bu durum, jeotermali sürdürülemez yapmıyor fakat bazı tartışmaları da beraberinde getiriyor.
Güneş ve rüzgarda da aynı durumun geçerli olduğunu düşünülebilir. Yani bazı ülkelerin güneşlenme süresi uzun ya da rüzgar enerjisi potansiyeli yüksektir denilebilir. Fakat bu durum, jeotermal enerji kadar keskin bir fark yaratmıyor şüphesiz. Örneğin, Almanya’nın güneşlenme süresi birçok ülkeye göre (mesela Türkiye) çok daha düşük; fakat bugün baktığımızda Almanya yine de enerji ihitiyacının önemli bir bölümünü güneşten karşılayabiliyor.
- Son olarak dalga enerjisine değinelim. Bu sistemler, özellikle okyanuslar gibi büyük dalgaların oluştuğu bölgelere kuruluyor ve dalganın gelgit hareketlerinden faydalanarak enerji üretiyor. Tahmin edebileceğiniz üzere denize hiç kıyısı olmayan bir ülke böyle bir enerjiden faydalanamıyor. Yani dalga enerjisi, sürdürülebilir enerjinin özelliklerini listelerken vurguladığımız evrensel olarak uygulanabilme kriterini tam karşılayamıyor. Ayrıca, dalga enerjisi sistemleri pek de ucuz değil. Bu da finansal açıdan başka soruları da gündemete getirebilir.
Yenilenebilir enerji kaynaklarının sürdürülebilirliğini sorgulamak elbette bu enerjinin gezegenimizi içinde bulunduğu durumdan kurtarmak için en etkili çözümlerden biri olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Burada bu kaynakların kullanımında doğru, kapsayıcı ve tutarlı adımların atılması ve insanoğlunun en önemli ihtiyacı olan “enerji”nin üretildikten sonra tüm dünyada düşük maliyetli ve adil bir şekilde kullanılması gerektiğini vurgulamaya çalıştık. Zira, gelişen teknoloji ve artan dünya nüfusu ile beraber gelecekte enerjiye duyulan ihtiyacımız daha da artacak ve bu soruları daha fazla sormamız gerekecek.