İklimlendirme sektörünün 100 yıllık markası Daikin, çevreye duyarlı, enerji tasarruflu ve konfor sağlayan üretim ve uygulamalarıyla “yeşil bina”ların gözdesi olmaya devam ediyor. Günümüzde bir standart haline gelen ‘yeşil bina’ların sertifikasyon süreçlerinde, Daikin hem üretimleri hem de sunduğu danışmanlık hizmetleriyle süreci kolaylaştırıyor. Bugüne kadar yeşil bina konseptli birçok projede ürünleri ve danışmanlık hizmetleriyle yer alan Daikin Türkiye’nin çevreye olan katkıları artarak devam ediyor.
Yeşil bina anlayışı, iklim değişikliği nedeniyle sürekli olarak gelişiyor ve yeni kriterlerle değişim gösteriyor. Her yeni yayınlanan sertifikasyon sistem versiyonu; verimlilik, tüketim azaltma, materyal seçimi gibi konulardaki maddelerin hedeflerini daha da yukarı çekiyor. Bu süreçte LEED (Leadership in Energy and Environmental Design) ve BREEAM (Building Research Establishment Environmental Assessment Method) gibi uluslararası standartlar, binaların enerji verimliliğini, su tüketimini, iç mekan hava kalitesini ve kullanılan malzemelerin çevresel etkilerini değerlendirerek puanlandırıyor. İklimlendirme sektörünün 100 yıllık devi Daikin’in ürünleri, bu kriterlere uygun olarak tasarlandığı için, sertifikasyon süreçlerini kolaylaştırıyor.
Yeşil binalar insanların sağlığı ve konforu için çeşitli olanaklar sunuyor. Taze hava sağlanması, aydınlatmanın doğal ışık ve LED sistemleriyle yapılması, iklimlendirme sistemleri ile insan kaynaklı seslerin minimize edilmesi gibi yeşil binaları artık bir standart haline getiriyor. Çevreye duyarlı yüksek teknolojili ürünleriyle iklimlendirme sektörünün standartlarını belirleyen Daikin, geliştirdiği ürünlerle tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de ‘yeşil bina’ların artmasına öncülük ediyor. Daikin’in, ozon tabakasına zarar vermeyen soğutucu akışkanları kullanarak yaptığı üretimler, LEED ve BREEAM sertifikaları hedeflerine ulaşmanın en iyi yollarından biri olarak kabul görüyor.
Yeşil Bina nedir?
Yeşil bina, çevresel etkileri en aza indirmek için yaşam döngüsünde karbon salımını, su ve enerji tüketimlerini minimize eden bir anlayışla hayata geçiriliyor. Bu binalar, yerel ve düşük karbon salımlı malzemelerle inşa edilir. Kullanıcılarına temiz hava, sessiz bir ortam ve doğal aydınlatma sunarak, sağlıklı ve konforlu bir yaşam alanı yaratır. Yeşil binalar olabildiğince tarımsal ve yeşil arazilerden kaçınılarak, mümkünse eski yapıların renovasyonu veya yıkılmış yapıların altyapısının değerlendirilmesiyle hayata geçirilir. Bu özellikleriyle küresel ısınma, kuraklaşma gibi global sorunlara çare olarak öne çıkıyor.
Bu binalarda enerji tüketimi doğal kaynaklarla azaltılır. Yüksek ısı yalıtımı ve uygun pencere sistemleriyle güneş ışığından en verimli şekilde yararlanılır. İklim şartlarının yeterli olmadığı durumlarda ise çevre dostu mekanik iklimlendirme sistemleri devreye girer. Yeşil binalarda mekanik iklimlendirme sistemleri tercihinde soğutucu akışkan tercihi önem taşır.
Önemli bir diğer konu da yeşil binalarda yüksek verimli sistemlerin tercih edilmesidir. Çünkü bu sistemler düşük işletme maliyetleri sağlar. Enerji tüketimini izleyebilmek, raporlayabilmek, aşırı tüketimleri engellemenin ön koşuludur. Yeşil binalarda enerji tüketimlerinin takip edilebildiği otomasyon sistemleri kullanılır. Ayrıca, sağlıklı bir yaşam alanı için taze havaya erişim büyük önem taşır. Yetersiz havalandırma, sağlık sorunlarına ve yaşam kalitesinin düşmesine yol açabilir. Bu nedenle, yeşil bina konsepti, kullanıcıların temiz ve yeterli havaya ulaşmasını önceliklendirir.
Yeşil bina sertifikasyon süreci nasıl işliyor?
Birçok Avrupa ülkesi ve ABD kendi yeşil bina standartlarına sahip. Türkiye de ‘YES-TR’ ile kendi muadil standardını oluşturdu. Ancak dünya geneline bakıldığında, ABD kaynaklı USGBC (United States Green Building Council)’nin standardı olan LEED standardı en yüksek sertifikalandırma adedi ve bilinirliği ile öne çıkıyor. LEED, binaların enerji kullanımı, su verimliliği, karbon emisyonları, iç mekan çevre kalitesi gibi birçok kriterde değerlendirilmesini sağlar. Bir diğer dünyaca kabul edilmiş ve önemli standart BREEAM ise sürdürülebilir tasarım, inşaat ve operasyon aşamalarında çevresel performansı ölçer.
R-32 ile sertifikasyona bir adım daha yakın
Daikin, karbon ayak izi düşük olan soğutkanların kullanımında pazara öncülük ediyor. Düşük karbon ayak izine sahip R-32 soğutucu akışkanını ilk olarak bireysel ve ticari sistemlerde geliştiren Daikin, bu patentini genel kullanıma açarak sektörüne katkı sağlıyor. Tüm bireysel ve ısı pompası sistemlerinin yanı sıra VRV ünitelerde de R-32 soğutucu gaz kullanan ilk marka olan Daikin, çevreci duruşu kurum kültürünün önemli bir parçası olarak görüyor. R-32’li sistemler, özellikle LEED ve BREEAM gibi sertifikasyonlarda çevresel kriterleri daha kolay karşılayarak, yeşil bina projelerine katkıda bulunuyor. Daikin’in iklimlendirme sistemlerinde yarattığı ve bir devrim niteliği taşıyan VRT teknolojisi de sezonsal tüketimde yüzde 28’lik bir verimlilik sağlayarak yeşil binalar için ideal bir çözüm oluşturuyor. Bu azalma, enerji tüketiminin optimize edilmesi ve kullanıcı konforunun artırılmasıyla gerçekleşiyor, bu da yeşil binaların enerji verimliliği hedeflerine doğrudan katkı sağlıyor.
Daikin tarafından geliştirilen Daikin Cloud sistemleri ise bina yöneticilerine enerjiyi yönetme imkanı sağlıyor. Zincir mağazalar gibi çok lokasyonlu kullanıcılar, tüm şubelerini tek noktadan yönetip, enerji tüketimlerini kıyaslayabiliyor ve raporlayabiliyor. Gereksiz tüketimler ihtiyaca göre yazılabilen senaryolar ile otomatik olarak engelleniyor. Bütün bu özellikler yeşil bina sertifikasyonlarında büyük önem taşıyor.
Daikin ürünlerinin çevre dostu olma, sezonsal verimlilik ve tasarruf gibi birçok kriteri barındırması yeşil binaların yapımında Daikin markasını öncelikli tercih haline getiriyor. Bugüne kadar TFKB, Denizbank, Finansbank, ING Bank, BASF, Henkel, BAT, Maltepe Piazza Konut ve AVM gibi Türkiye’deki birçok ‘yeşil bina’ya danışmanlık hizmeti veren Daikin Türkiye, bundan sonra da çalışmalarını sürdürecek.